2-3 Temmuz’da İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde Türkiye ve Türkiye dışından sivil toplum kuruluşlarının, hak savunucularının, aktivistlerin, akademisyenlerin, öğrencilerin ve sivil topluma ilgi duyanların katıldığı Bir Arada Yaşam Festivali kapsamında yer aldığım Tabandan gelen hareketler: Dayanışmanın yerel hâli başlıklı oturumun kaydını buradan da paylamış olayım.
Ege ve Hakan Altınay’a Mektup
Hakan’a yazdım Ege’ye okusun diye…
https://www.birgun.net/haber/yasadigimiz-kozadan-yeni-bir-dunya-cikacak-395520
Herkes Biliyor…
OHAL komisyonunun Barış İmzacıları olarak hakkımızdaki kararları arka arkaya gelmeye başladı.Sayfaya girip bakmıyorum bile.
Çünkü biliyorum sonucu, biliyoruz, herkes biliyor.
Bu vesileyle ceza davası için hazırladığım ama kayıtlara geçirme fırsatı bulamadım mahkeme beyanımı paylaşmak istedim.
“Sayın Hakim, Sayın Mahkeme Heyeti
Aylardır bu salonda aynı suçlamaya karşı yüzlerce arkadaşımı, hocamı, meslektaşımı dinlediniz, yargıladınız. Onlardan farklı ne diyebilirim bilemiyorum onun yerine Leonard Cohen’in bir şarkısını dinletmek isterdim size aslında.
Everybody Knows der Cohen, Herkes biliyor…
‘Herkes biliyor, zarların hileli oldugunu
herkes parmaklarını çapraz yapar yuvarlarken
herkes biliyor, savaşın bittiğini
herkes biliyor, iyi adamların kaybettiğini
herkes biliyor, dövüşün hileli oldugunu
fakirler fakir kalır, zenginler zenginleşir
hep böyle gider herkes biliyor
herkes biliyor, geminin su aldığını
herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini
herkeste bu buruk duygular
sanki babaları ya da köpekleri ölmüş gibi’
Bugün ben de sizin kıymetli vaktinizi alıp, mahkemenizi haybeye meşgul etmemek için buruk duygular içinde sadece ‘herkes zaten biliyor’ demek istiyorum.
Herkes biliyor sadece barış istediğimizi; ne talimat aldığımızı, ne propaganda yaptığımızı.
Hepimizi umutlandıran barış sürecinin kesintiye uğratılmasından kimlerin, hangi örgütlerin kazançlı çıktığını, kimlerin bu sonuca giden yolun taşlarını döşediğini herkes biliyor.
Bunun bedelini kimlerin ödediğini de biliyor herkes. Evlerinden, yurtlarından, canlarından kimlerin olduğunu herkes biliyor. Çok anlatıldı bu salonlarda, çok söylendi. Siyasi açıdan anlatıldı, , akademik olarak, herkesin anlayacağı biçimde… Dolayısıyla herkes, dünya alem biliyor ne ızdırapların çekildiğini.
Bu çekilen acılara karşı nafile haykırışımızın da evrensel insan hakları, ulusal mevzuat ve uluslararası sözleşmeler ışığında düşünce, ifade ve eleştiri özgürlüğüne göre değerlendirilmesi gerektiğini de herkes biliyor.Tüm bunları herkes gibi hatta herkesten fazla bildiğiniz halde ceza vereceğinizi, neden vermek zorunda olduğunuzu da herkes biliyor.
Ama bildiğiniz halde belki itiraf etmeyi göze alamadığınız başka bir şeyi söyleyeyim ben size. Sadece bir bildiriye imza atarak itiraz ettiğimiz güvenlik politikaları yüzünden şehitler de ölüyor hakim bey; babalar, kardeşler, çocuklar şehit düşünce ölüyorlar. En azından ben beş yaşından beri böyle biliyorum, böyle yaşıyorum.Babam yüzbaşıydı. 1980’de o zamanki adıyla Apocular adındaki grupla girdiği çatışmada vuruldu ve canından oldu, annem gencecik yaşta sevgilisinden, ben ve kardeşim de babamızdan. O zamanlar bu slogan var mıydı bilmiyorum ama şehitler ölmez sloganını sonradan her duyduğumda acaba babam şehit mi olmadı, yoksa ölmedi mi diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Bunu da bilin diye söylüyorum. Ben o metni imzalarken ne bir örgütü, ne şiddeti, ne hendekleri ne de silahlı mücadeleyi savundum. Ben sadece orada sakin, huzurlu, barış içinde bir hayat yaşamak isteyen yurttaşlarımın yaşam hakkını, adalet hakkını talep ettim. Bunları ihlal eden uygulama ve politikaların hukuksuzluğunu ilan ettim.
Ama aynı zamanda bu hukuksuz politikalara emir komuta hiyerarşisi içinde uymaları beklenen güvenlik güçlerinin de yaşamlarını savunmak için o imzayı attım. Çünkü babamı benden alan bu politika bir işe yarasaydı, aradan geçen 41 yıl sonra hala gencecik insanlar canlarını veriyor ya da tehlikeye atıyor olmazlardı.
O yüzden sayın hakim bey bilin ki ben o imzayı aynı zamanda bölgede görev yapan güvenlik güçleri, bir işe yaramadığı bilinen hatta devletin en yüksek otoriteleri tarafından zamanında teslim edilen bir politika uğruna artık canlarını vermesinler diye de attım. Onların eşleri, çocukları, aileleri, dostları benim gibi onbinlerce şehit yakının çektiği acıları çekmesin diye attım. Sizin için attım, çocuklarınız için attım. Bizim için hapis cezası isteyen sayın savcı için attım. Şu anda burada görev yapan, ifademi alan, telefonlarımı dinleyen güvenlik ve istihbarat görevlileri için attım. Buraya mahkum getiren astsubay için onbaşı için attım.
Artık kimse bu nafile politika için canından, cananından olmasından diye imza attım. Biliyorsunuz biliyorum. Bunları rahat rahat konuşacağımız günler de gelecek inanıyorum.
Garip hatta saçma ama her şeye rağmen umutluyum.
Haklıyım ama alacağım yok onu da biliyorum ama yine de yüzümü, yüreğimi bir kere bile karartmadan, irademin umudu ile beraatimi istiyorum.”
Beyazlı, mavili, karalı; an be an şimdiki zaman…
Anların toplamından oluşur zaman. Zaman geçer, an yaşanır şöyle ya da böyle; peki ne kadar anlaşılabilir içinden geçilen anlar? Geçmiş zamana dair yorum yapmak mümkün, kolay. Herkes kendi meşrebince bir anlam atfeder yaşanmış anlara. Bazen huzurla, bazen keşkelerle… Gelecek zamana dair de belkilerle, acabalarla dolu cümleler, temennili beklentiler kurulabilir. Maharet şimdiki zamana, yaşanmakta olan anlara bir anlam yükleyebilmek. Geçmişin gölgesinde, geleceğin belirsizliğinde şimdiyi seçebilmek.
Veli Mert’in Monokronik eserleriyle hasbihal ederken yaşamakta olduğum, olduğumuz şimdiye dair seslerin, hislerin ipuçlarını sezdiğimi hissettim.

Ümitvâr Bir Zeytinliğin Ahvali
Önce zeytin ağacımız olmuştu. “Bir zeytin dalı istedik, işimizden ettiniz; bugün bir zeytin ağacımız oldu. Beğendiniz mi yaptığınızı?” diye yazmıştık yola çıkarken. Aradan 16 mevsim geçmiş; bazen ılık, bazen çok sıcak, genelde kurak ama hep umitvâr, direngen.

Yerden Yüksek Kültürhane’den İçeri
Mersin’in Bisiklet Yolları
Bu haftaki kent turumuzu haberden habere Dünya kentleri arasında değil, Mersin’de çalışmaları süren bisiklet yolu üzerinde yapıyoruz. Bu güzergah üzerinde bisiklete binerken gözümüze takılanları, aklımıza düşenleri not ediyoruz.
Apartmanların Gölgesinde Tarım
Bu hafta rasathane turumuzda kırla özdeşleştirdiğimiz tarım faaliyetlerinin kentlerde nasıl yaygınlaştığına dair deneyimleri ziyaret ediyoruz.
İki Teker Üstünde Kentler- Kültürhane Kent Rasathanesi (8 Mayıs 2021)
Bu hafta kentlerde velespitle bir cevelana çıkıyor, bisiklet yollarında, parklarında, teşvikler ve cezalar arasında pedal basıyoruz.
Kentlerin Ağaçları- Kültürhane Kent Rasathanesi (1 Mayıs 2021)
Kent rasathanesinde bu hafta insan olmayan hemşehrilerimizin peşine düşüp, kentlerin ağaçlarla ve arılarla olan ilişkilerine dair güncel haberlere kulak kabartıyoruz.
1. Bahar Gelmiş Memleketimin Sokaklarına
2. Karbon Deposu Ağaçlar
https://goodmenproject.com/featured-c…
3. Sosyal Ağaçlandırma
https://www.smartcitiesdive.com/news/…
4. Roma’nın Ağaçlarını Kurtarın
https://www.theguardian.com/world/202…
5. Kırmızı Palmiye Böcekleri
https://www.mersin.bel.tr/haber/buyuk…
6. Miami’nin palmiyeleri
https://www.theguardian.com/us-news/2…
7. Mersin’in Gölgelik Vahaları
Sokak benjamini, İsrail/İskenderun kauçuğu
8. Paris Gölge Haritası
https://capgeo.sig.paris.fr/Apps/Ilot…
9. Faili Meçhul Ağaç Katliamı
https://www.theguardian.com/uk-news/2…
10. Hindistan’da Ölümlere Yetişemeyen Krematoryumlar
https://www.theguardian.com/world/202…
11. İstanbul’un Arı Evleri
https://mobile.twitter.com/ibbyesilis…
12. Arı Dostu Kentler
https://www.theguardian.com/environme…
13. Şeker Şehir
https://www.theguardian.com/environme…
14. Jaussely’nin Ankarası